özel hayatın gizliliği hangi durumlarda geçersiz sayılır
ç Başvurunuz Hangi Durumlarda Geçersiz Sayılır? (1) Yanlış beyanda bulunanlar ile yukarıda sahip olunması gereken nitelikleri taşımadığı tespit edilenlerin (başarılı olup kursa katılsalar dahi) işlemleri durdurulacak ve iptal edilecektir. ––
Av.Talih UYAR'ın Bilgi Notu. Günümüzde bilişim teknolojileri alanında meydana gelen değişim ve gelişim, sosyal ve ekonomik hayatın her alanını doğrudan etkilemektedir. Bilişim teknolojilerinin getirdiği imkânlar, kamu hizmetinin daha hızlı bir şekilde ve daha az maliyetle sunulmasını ağlamaktadır.
Aynımaddeye göre “eşlerin eşitliğine dayanır” hükmü yer almaktadır. Ayrıca Anayasanın 20. maddesinde sadece kişilere değil aileye de özel hayatın gizliliği konusunda hak tanınmıştır Yurttaşlık hukuku da denilen medeni hukuk, hak kazanımı ve kullanımı konusunda koşulları belirler.
Zira hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder” ifadelerine yer verilmiştir. Boşanma Davalarında Bilişim Delilleri ve Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçuyayın organlarına temin etmek suretiyle internet ortamında ve diğer basın ve yayın araçları ile yayınlanmasını sağlamaktadır. Yani kişi elde
Özelhayatın gizliliği MADDE 21.- Kişinin izin verdiği hâller saklı kalmak üzere, özel hayatın gizliliği kapsamında, açıklanması hâlinde kişinin sağlık bilgileri ile aile hayatına, şeref ve haysiyetine, meslekî ve ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkı kapsamı
nama usaha yang dilakukan seseorang dalam gambar adalah. Genç kızlar için öneriler Sadece kızlar okumalı Erkeklerin evlenmesini istemeyen KIZLAR Erkeklerin konuşmak istemediği, ancak sessizce acı çektiği bir sorun Hangi üründe hangi vitaminler var? ARKADAŞLARLA PAYLAŞ Çalışma Kitaplarını Tutma Prosedürü Talimatının 4,1 paragrafına göre, çalışma kitapları yırtılmış, yanmış veya lekelenmişse kullanılamaz kabul edilir. 5 İşe alındığımda işverenim ve ben bir yıllık iş sözleşmemiz vardı. Son tarihten bu yana 1 ay geçmiş olmasına rağmen, iş sözleşmem feshedilmedi. Bu durumda, sözleşmede belirtilen terim ihlal edilmiyor mu? Özbekistan Cumhuriyeti İş Kanunu'nun 105. maddesi uyarınca, süreleri dolması üzerine belirli süreli iş sözleşmesi feshedilir. Eğer istihdam ilişkisi sürenin sona ermesinden sonra devam ederse ve hiçbir taraf bir hafta içinde feshedilmesini istememişse, sözleşme süresiz olarak uzatılmış sayılır. 6 Vekaletname olmadan eşimin adına kayıtlı bir araba kullanabilir miyim? Şimdiye kadar, YPX personeline evlilik sertifikasını göstermekle görevliyim. Ancak son zamanlarda, bazı YPX yetkilileri vekalet alamayacağınızı söylüyor. Araç evlilik sırasında satın alındıysa, vekaletname olmadan aracı eşinizin adına sürdürebilirsiniz. Evlilik sertifikanızın orijinalini veya bir kopyasını yanınızda taşımanız önerilir. Ayrıca, karı ve eşin soyadı, araç sahibinin medeni sorumluluğunun zorunlu sigortası için sigorta poliçesine de yansıtılmalıdır.
ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU KARARI Başvuru No. 2014/16701 Karar Tarihi Tarihi No. 29876 BİRİNCİ BÖLÜM KARAR KONUSU 1. Başvuru, ahlaki durum gerekçe gösterilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinden TSK ilişiğin kesilmesi ile ilgili işleme karşı açılan davanın reddedilmesi nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. SÜRECİ 2. Başvuru, 23/10/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir. 3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 23/11/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir. 4. Bölüm Başkanı tarafından 6/5/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına Bakanlık gönderilmiştir. Bakanlık tarafından başvuru hakkında görüş sunulmamıştır. 6. İkinci Bölüm tarafından 12/7/2016 tarihinde yapılan toplantıda, verilecek kararın Bölümler tarafından önceden verilmiş kararlarla çelişebileceği anlaşıldığından başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülmüş ve başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 28. maddesinin 3 numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. VE OLGULAR 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir 8. Başvurucu Hava Kuvvetleri Komutanlığı emrinde muvazzaf subay statüsünde görev yapmakta iken 2/12/2010 tarihinde bir İnternet sitesinde "Hava İstihbarat Üsteğmen ve Rus Sevgilisi ve Sırdaşı" başlığıyla yayımlanan görüntülerin ahlak dışı, yüz kızartıcı ve utanç verici eylem teşkil ettiği gerekçesiyle Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanının 6/12/2010 tarihli emriyle başvurucu hakkında tahkikat başlatılmıştır. Bu kapsamda 10/12/2010 tarihinde ifadesi alınan başvurucunun istihbarat olan sınıfı 11/3/2011 tarihinde piyade olarak değiştirilmiştir. Tahkikat sürecinde 21/6/2012 tarihli ulusal bir gazetede "İşte O Şok Görüntüler" başlıklı haber yayımlanmış ve söz konusu görüntüler bir kısmı bulanıklaştırılarak haber içeriğinde yer verilmiştir. 9. Başvurucu hakkında yürütülen idari tahkikat sonucunda TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu hususu gözetilerek sıralı sicil üstleri tarafından 3/8/2012 tarihinde "TSK'da kalması uygun değildir." ortak kanaatli ayırma sicil belgesi düzenlenmiştir. 10. Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde oluşturulan Komisyon tarafından başvurucunun durumu 15/11/2012 tarihinde görüşülmüş ve TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkında ayırma işlemi yapılmasının komutan tasvibine sunulmasına karar verilmiştir. Anılan karar 16/11/2012 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından, 24/12/2012 tarihinde Genelkurmay Başkanı tarafından tasvip gördükten sonra Millî Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan 13/2/2013 tarihli ve 2013/90 sayılı üçlü kararname ile görevden ayırma süreci tamamlanmıştır. 11. Başvurucu; istihbarat birimindeki görevliler tarafından mülakat adı altında çağrılarak 10/12/2010 tarihinde sorguya alındığını, sorgu esnasında cinsel yaşamına ilişkin ayrıntılı sorular sorulduğunu, sonrasında savunması alınmaksızın ve hiçbir gerekçe gösterilmeksizin ilişiğinin kesildiğini, ilişik kesme kararında herhangi bir disiplinsizlik eyleminin gösterilmediğini, yalnızca özel yaşam biçimi nedeniyle ilişiğinin kesildiğinin anlaşıldığını, sorgu yönteminin mevzuata aykırı olarak aldatıcı biçimde ve baskı altında tutularak yapıldığını, hukuka aykırı usuller içeren ve göreviyle ilgisi olmayan tamamen özel yaşantısına ilişkin mahrem sorulardan oluşan sorgu neticesinde elde edilen beyanların delil olarak kullanılamayacağını, ilişik kesmeye dayanak alınan bu sorgu işleminin usulsüz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, takdirlerle dolu başarılı bir sicile sahip olmasına rağmen bu durumun dikkate alınmadığını, tesis edilen ayırma işleminin ölçülülük yönünden hukuka aykırı olması gibi sebep ve amaç unsurları yönünden de hukuka aykırı olduğunu belirterek yürütmenin durdurulması, ayırma işleminin iptali ve özlük haklarının iadesi talebiyle Millî Savunma Bakanlığı aleyhine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi AYİM Birinci Dairesinde 25/3/2013 tarihinde dava açmıştır. 12. Davalı idare tarafından sunulan savunma dilekçesinde, her askerin ahlaki yaşayışının kusursuz ve lekesiz olması gerektiği, ahlak olgusunun yalnızca arzu edilen bir durum değil görevin başarıyla icra edilebilmesi için bir koşul olduğu vurgulanmış, kamu hizmetinin yürütülmesinde zararlı olacak kişilerin idare mekanizmasının dışına çıkarılmasının kaçınılmaz olduğu ve idarenin başvurucu hakkında tesis edilen ayırma işleminde takdir yetkisinin objektif sınırları içinde kaldığı, dava konusu ayırma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. 13. Davalı idare tarafından ayrıca 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi kapsamında AYİM'e gizli belge ve bilgiler gönderilmiştir. 14. AYİM Birinci Dairesinin 2/4/2013 tarihli ara kararı ile dava dosyasındaki mevcut bilgi ve belgeler çerçevesinde başvurucu hakkında tesis edilen ayırma işleminin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmediği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiştir. 15. AYİM Başsavcılığı tarafından sunulan düşünce yazısında, başvurucunun mevcut durumu itibarıyla TSK'nın itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı hareketler sergilediği, disiplini esastan sarsan bu durum nedeniyle idarenin derhâl işlem yaparak yürütülen özellikli kamu hizmetine yabancılaşan ajanını bünyesinden atmasının zorunluluk hâlini aldığı, bu nedenlerle sıralı sicil üstleri tarafından başvurucu hakkında ayırma sicili düzenlenmesinde ve ayırma işlemi tesis edilmesinde idarece objektif kıstaslara bağlı kalındığı, kamu yararı ile birey yararı arasındaki dengenin gözetildiği, takdir yetkisinin kamu yararı amacına uygun olarak kullanıldığı ve işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. 16. AYİM Birinci Dairesinin 1/4/2014 tarihli ve sayılı kararı ile dava reddedilmiştir. Kararda, başvurucunun İnternet vasıtasıyla veya yüz yüze tanıştığı bir kısmı yabancı olan kadınlarla cinsel birliktelikler yaşadığı, ahlak dışı birtakım görüntülerin İnternet ortamında yayınlandığı, yaşadığı birlikteliklerin alenileştiği, mesleki sicili ve disiplin durumu itibarıyla başarılı bir personel portresi çizmesine karşın 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği'nin 86. maddesinin aradığı anlamda "iyi ahlak sahibi olmak" vasfını taşımadığı, TSK'nın itibarını zedeleyecek tavır ve davranışlar içinde bulunduğunun anlaşıldığı, ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin objektif kriterlere göre kullanıldığı ve kamu yararı ile birey yararı dengesinin gözetildiği belirtilmiş; dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Kararda ayrıca herhangi bir soruşturma veya kovuşturma olmasa dahi kamu personeli hakkında disiplin soruşturması yapılabileceği vurgulanmıştır. Bunun yanında başvurucunun 10/12/2010 tarihli ifadesinin bir suç isnadıyla ceza soruşturması ya da kovuşturması kapsamında değil disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmek üzere idari tahkikat kapsamında alınmış olduğu ve başvurucunun bu şekilde tespit edilen ifadesi sırasında iradesinin fesada uğratıldığı, yanıltıldığı ya da ifadesinin hukuka aykırı şekilde yasak yöntem ve usullerle alınmış olduğuna dair dosya kapsamında herhangi somut bir bilgi, belge ve kanıt bulunmadığı belirtilmiştir. katılmayan üyelerden biri tarafından kaleme alınan karşıoy yazısında başvurucunun ifadesinde yer alan beyanların özel hayatını ilgilendirdiği, ifadenin bir isnada dayanmadığı ve başka delillerle desteklenmediği, bu nedenle ikrarın delil olarak kabul edilemeyeceği, söz konusu olayların başvurucunun bekâr olduğu dönemde ve 2009 yılından önce gerçekleştiği, dolayısıyla eylemden dört yıl sonra gerçekleştirilen ayırma işleminin gereklilik unsuru taşımadığı, ifadede yer alan fiillere ilişkin isnatlar konusunda beyan dışında delil sunulamadığı ve ayırma işleminden önce başvurucunun savunmasının alınmaması nedeniyle dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir. 18. Karara katılmayan başka bir üye tarafından kaleme alınan karşıoy yazısında ise bir İnternet sitesinde ve bir gazetede çıkan haber, görüntü ve fotoğrafların tek başına hukuka uygun somut bilgi, belge ve delil olarak kabul edilemeyeceği, ele geçirilen özel hayata ilişkin kayıtlar nedeniyle kamuoyunda "askerî casusluk" olarak bilinen davada başvurucunun "mağdur" konumunda olduğu, başvurucunun aleniyete kavuşmamış özel hayatına ilişkin beyanlarının hukuka uygun başka olgu ve bulgularla desteklenip doğrulanmadığı, başvurucunun mesleki geçmiş ve sicil durumunun çok iyi seviyede olduğu, disiplin ve ahlaki zafiyetinin kamu hizmetinde istihdamını imkânsız kılacak vehamet düzeyinde olmadığı, bu bağlamda durumunun normal sicil işleminde değerlendirilmesi gibi orantılı bir yaptırım uygulanması olanağı varken hakkında tesis edilen ayırma işleminde birey ve kamu yararı dengesi gözetilmediği, ölçülülük ilkesine uyulmadığı ve takdir yetkisinin objektif kullanılmadığı dolayısıyla dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir. 19. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 9/9/2014 tarihli ve sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar 26/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. 21. Başvurucu hakkında dosyaya sunulan belgelerin incelenmesinden Hava Kuvvetleri Komutanlığınca 10/12/2010 tarihinde istihbarata karşı koyma hassasiyetleri çerçevesinde başvurucunun ifadesinin alındığı anlaşılmıştır. İfade tutanağının 'ifadeyi alan' kısmı ve ifadenin bir kısmı karartılmış olduğundan ifadenin hangi birim tarafından alınmış olduğu anlaşılamamıştır. Söz konusu ifade alma işleminde başvurucuya, bugüne kadar nerelerde görev yaptığı, kimlerle ikamet ettiği, İnternet vasıtasıyla veya yüz yüze tanıştığı kadınlardan ilişki yaşadıklarının kimler olduğu, grup seks ve İnternet üzerinden sanal seks yapıp yapmadığı, yabancı uyruklu kadınlarla cinsel birliktelik yaşayıp yaşamadığı, birlikte İnternet ortamında görüntüleri yayımlanan kadının kim olduğu, görüntünün nerede çekildiği, bu kadınlardan asker olduğunu ve görevini bilenlerin olup olmadığı, lojmandan neden ayrıldığı, görev tahsisli Outlook sistemi üzerinden gizlilik dereceli belgeleri şifrelemeden gönderip göndermediği hususlarında sorular sorulmuştur. Başvurucunun anılan soruları yanıtladığı, özellikle birlikte olduğu kadınlara ilişkin olarak geçmişte cinsel birliktelik yaşadığı ilişkileri açıkladığı ve ifade metnini imzaladığı anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucu, özel hayatına ilişkin gizli belgelerin ele geçirildiğini ve mağdur olduğunu ifade etmiştir. 22. Başvurucu; söz konusu görüntüleri ele geçiren, elinde bulunduran ve yayımlayanlar hakkında suç duyurusunda bulunmuş ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2010/640 numaralı soruşturma kapsamında mağdur sıfatıyla ifade vermiştir. Hukuk 23. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 'Disiplin' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir 'Disiplin Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir. Askerliğin temeli disiplindir. Disiplinin muhafazası ve idamesi için hususi kanunlarla cezai ve hususi kanun ve nizamlarla idari tedbirler alınır.' 24. 211 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir 'Amir; ' maiyetin ahlaki, ruhi ve bedeni hallerini daima nezaret ve himayesi altında bulundurur'' sayılı Kanun'un 39. maddesi şöyledir 'Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine bilhassa itina olunur. Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları ile iyi geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir.' 26. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 'Çeşitli Nedenlerle Silahlı Kuvvetlerden Ayrılacak Subaylar İçin Yapılacak İşlem' kenar başlıklı 50. maddesinin mülga c bendi şöyledir 'Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır. Bu sebeplerin neler olduğu ve bunlar hakkında sicil belgelerinin nasıl ve ne zaman tanzim edileceği, nerelere gönderileceği, inceleme ve sonuçlandırma ile gerekli diğer işlemlerin nasıl ve kimler tarafından yapılacağı subay sicil yönetmeliğinde gösterilir. Bu gibi subaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, Yüksek Askerî Şura kararı ile yapılır.' tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Subay Sicil Yönetmeliği'nin işlem tarihinde yürürlükte olan 'Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma' kenar başlıklı mülga 91. maddesinin ilgili kısmı şöyledir '... Aşağıdaki sebeplerden biri ile disiplinsizlik veya ahlaki durumları gereği Türk Silahlı Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır ... e. Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunması. ...' 28. Subay Sicil Yönetmeliği'nin işlem tarihinde yürürlükte olan 'Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesi düzenlenmesi ve uygulanacak usuller' kenar başlıklı mülga 92. maddesinin ilgili kısmı şöyledir "Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma iki şekilde yapılır,, a Ayırma işleminin sıralı sicil üstlerince başlatılması Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle ayırma sicil belgesinin düzenlenmesinde; süre söz konusu olmayıp, her zaman düzenlenebilir. Temel nitelikler hariç olmak üzere diğer niteliklere işaret konulmaz. Sicil üstleri, sicil belgelerinin temel nitelikler ve son bölümündeki kendilerine ait olan kanaat hanelerine bu Yönetmeliğin 91 inci maddesindeki disiplinsizlik ve ahlâkî durumlardan hangisine göre kesin kanaate vardıklarını belirttikten sonra "Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir" kanaatini yazarak imzalar ve gerekli belgeleri ekleyerek, bekletmeden sıralı sicil üstlerinin tümünün kanaatlerinin yazılmasını sağladıktan sonra Kuvvet Komutanlıkları Personel Başkanlıklarına, jandarma subaylarının sicillerini Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlığına, general ve amiral sicillerini Genelkurmay Personel Başkanlığına gönderirler. Disiplinsizlik ve ahlâkî durum nedeniyle hakkında ayırma sicil belgesi düzenlenen bir subay hakkında bu görüşe katılmayan sicil üstü, niteliklere işaret koymaksızın sicil belgesinin kendisine ait olan kanaat hanesine, gerekçeli olarak "Silâhlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir Kanaatine Katılmıyorum" kanaatini yazar ve imza eder. Kuvvet Komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı Personel Başkanlığına gelen bu siciller, ilgili şubelerce karargâhta bulunan dosya ve diğer belgelerle karşılaştırılarak incelenir ve bunlar Kuvvet Komutanlığı veya Jandarma Genel Komutanlığı karargâhında; Kurmay Başkanının başkanlığında personel, istihbarat, harekât başkanları, personel ve tayin dairesi başkanları ve gerekli gördükleri şube müdürleri ile kıdem, personel yönetim şube müdürleri, adlî müşavir veya hukuk işleri müdürlerinden oluşan komisyona sevk edilir. Bu komisyon tarafından, düzenlenen sicilin Kanun ve Yönetmeliklere uygunluğu, ekli belgelerin yeterliliği ve geçerliliği yönünden incelendikten sonra bir değerlendirme yapılır. Gerekirse sicil üstlerinin şifahî veya yazılı görüşleri alınır; bilgi, belge isteğinde bulunulabilir. Komisyon, yapmış olduğu inceleme ve değerlendirme sonucunda almış olduğu kararı, bir tutanak ile Kuvvet Komutanı veya Jandarma Genel Komutanının onayına sunar ve alınacak onaya göre işlem yapılır. Kuvvet Komutanı veya Jandarma Genel Komutanı tarafından emekliliği uygun görülmeyenlerin sicilleri, mazbata edilerek şahsî dosyalarına konur ve bunların görev yerleri değiştirilir. Emekliliği, Kuvvet Komutanı veya Jandarma Genel Komutanı tarafından onaylanan personelin dosyaları, Genelkurmay Başkanlığına gönderilir. Genelkurmay Başkanlığına gelen bu emeklilik istemleri, personel başkanlığınca adlî müşavirlikle koordine edilerek, Yüksek Askeri Şûra kararına sunulup sunulmaması yönünden incelenir ve Genelkurmay Başkanının tasvibine sunulur. Genelkurmay Başkanı tarafından durumları Yüksek Askerî Şûrada görüşülmesi gerekli görülenlerin hakkındaki istemler, ilk Yüksek Askerî Şûra toplantısında gündeme alınarak, hakkında kesin karara varılır ve işlemleri tamamlanır. Genelkurmay Başkanının, durumlarını Yüksek Askerî Şûrada görüşülmesine gerek görmediği subayların dosyaları, Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığına iade edilir. Bu gibi subaylar hakkında, Kuvvet Komutanı veya Jandarma Genel Komutanının daha önce verdiği karara göre işlem yapılır. Yüksek Askerî Şûra tarafından durumları incelenen subaylardan, göreve devam etmesi kararı verilenler hakkında yapılan işlemler ve sıralı sicil üstlerince düzenlenen sicil belgeleri, mazbata edilerek personelin şahsî dosyasına konur ve bu gibilerin görev yerleri değiştirilir. ...' 29. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği'nin 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir ''Asker, kendisinden beklenen vazifeleri hakkıyla yapabilmek için yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip olmalıdır. Her askerde bulunması lâzımgelen ahlakî ve mânevi vasıflar şunlardır ... h İyi ahlâk sahibi olmak Askerin ahlâkı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne çeker. ...' tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 'Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yükümlülükleri' kenar başlıklı 5. maddesinin a numaralı fıkrası şöyledir 'Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının Devlet istihbaratına ilişkin görevleri şunlardır a Kendi konularında; 1. Görevlerinin gerektirdiği istihbaratı oluşturmak, 2. MİT tarafından istenecek haber ve istihbaratı elde etmek, 3. İstihbarata karşı koymak.' VE GEREKÇE 13/10/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü İddiaları sahip olduğu yasal hakları hatırlatılmadan Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından manevi baskı altında ve yanıltıcı beyanlarla ifadesinin alındığını, hukuka aykırı yöntemlerle özel hayatına ilişkin bilgilerin en ince ayrıntısına kadar elde edilmeye çalışıldığını ve bu bilgilerin ayırma işlemine dayanak olarak gösterildiğini, sicil not ortalamasının çok iyi seviyede olduğunu ve on iki kez takdire layık görüldüğünü, tesis edilen işlemde ölçülülük ilkesinin gözetilmediğini, ayırma işlemine gerekçe olarak gösterilen sorgunun kim tarafından ve nasıl yapıldığı hususu değerlendirilmeyerek istihbarat birimleri tarafından yasak yöntemlerle elde edilen hukuka aykırı delillerin AYİM tarafından ret gerekçesi olarak kabul edildiğini, ayrıca söz konusu görüntüleri hukuk dışı yöntemlerle elde eden kişiler hakkında mağdur sıfatıyla şikâyetçi olduğunu, yalnızca kendisini ilgilendiren ve mesleğiyle ilgisi olmayan özel hayat alanına ilişkin ayrıntılar üzerinden tesis edilen idari işlem ve AYİM kararı nedeniyle Anayasa'nın 20., 36. ve 38. maddeleri ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve lehine tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur. 33. Başvurucu, mahrem alanına ilişkin bilgiler içeren başvuru hakkında verilecek kararın yayımlanması söz konusu olabileceğinden kimliğinin gizli tutulmasını talep etmiştir. Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder Tahir Canan, B. No 2012/969, 18/9/2013, § 16. Başvurucunun, özel hayatına ilişkin bazı bilgilerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiği ve bu bilgilere dayanılarak hakkında ayırma işlemi tesis edildiği şikâyetinin Anayasa'nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür. 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden 35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2. Esas Yönünden 36. Anayasa'nın 'Özel hayatın gizliliği' kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir 'Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.' 37. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlık olup bu koruma bir taraftan istenmeyen bütün müdahalelerden herkesin uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de diğer taraftan özel hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği açıktır. Bu açıdan Anayasa'nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına almaktadır Serap Tortuk, B. No 2013/9660, 21/1/2015, § 31. 38. Özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece yalnız bırakılma hakkından ibaret olmayıp bu hak bireyin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin kendisine ilişkin herhangi bir bilginin, kendi rızası olmaksızın açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına kullanılamaması, kısaca bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati bulunmaktadır. Bu husus, bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini belirleme hakkına işaret etmektedir Serap Tortuk, § 32. 39. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana işaret etmektedir. Bu mahremiyet alanı, devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı kapsamaktadır. Bireyin mahremiyet hakkının mekânı, kural olarak özel alandır. Ancak özel hayatın korunması hakkı bazı durumlarda kamusal alana da genişleyebilir. Zira meşru beklenti kavramı, bireylerin mahremiyetlerinin kamusal alanda da bazı koşullar altında korunmasını mümkün kılmaktadır Serap Tortuk, § 33. 40. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen 'özel hayat' kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapmaktan özellikle kaçınılmaktadır Koch/Almanya, B. No 497/09, 19/7/2012, § 51. 41. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Sözleşme denetim organlarının içtihatlarında 'bireyin kişiliğini geliştirmesi ve kendini gerçekleştirmesi' kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Ancak özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların bu alana dâhil olduğunda kuşku yoktur Serap Tortuk, § 35. AİHM, mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanmasının ve bunun doğurduğu idari sonuçların, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmalarının özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturduğunu vurgulamaktadır Özpınar/Türkiye, B. No 20999/04, 19/10/2010, §§ 47, 48. 42. Anayasa'nın 20. maddesinde, herkesin özel hayata saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu ve özel hayatın gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen özel hayatın gizliliği hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan hakka karşılık gelmektedir. Bireyin mahremiyet alanının ve bu alanda cereyan eden eylem ve davranışlarının da kişinin özel yaşamı kapsamında olduğu açıktır. Mahremiyet hakkı ve bu alana ilişkin bilgilerin gizliliğinin korunması Anayasa Mahkemesi tarafından da Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmektedir AYM, 18/5/2011; 31/3/1987. a. Müdahalenin Varlığı 43. 'Disiplinsizlik ve ahlaki durum' sebebiyle TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulan başvurucuya ilişkin idari tahkikat sürecinden, TSK'dan ayırma kararından ve AYİM kararlarından anlaşıldığı üzere başvuruya konu süreçte özellikle başvurucunun özel hayatı kapsamındaki davranış ve ilişkilerinin önemli yer tuttuğu görülmektedir. Bu şartlar altında özel yaşamına ait unsurlar gerekçe gösterilerek verilen ayırma kararının başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır. b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı 20. maddesinde, özel hayatın gizliliği hakkı açısından bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi, hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta ayrıca Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir Sevim Akat Eşki, B. No 2013/2187, 19/12/2013, § 33. 'Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler dikkate alınarak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin Anayasa'nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır Sevim Akat Eşki, § 35. özel hayatın gizliliği hakkına yapıldığı iddia edilen müdahalenin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var olup olmadığı, her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir. i. Kanunilik ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır Sevim Akat Eşki, § 36. hakkında tesis edilen ayırma işleminin 926 sayılı Kanun'un 50. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan c fıkrası ile Subay Sicil Yönetmeliği'nin işlem tarihinde yürürlükte olan 91. ve 92. maddeleri temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. AYİM kararının söz konusu Kanun hükümlerine dayandığı anlaşıldığından belirtilen yargısal kararların yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir. kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatın gizliliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır. ii. Meşru Amaç 51. Disiplin yaptırımlarının özel teşkilat veya bir kamu düzenini devam ettirmek, onun verimli, süratli ve yararlı bir biçimde çalışmasını sağlamak, anılan teşkilatın onur ve saygınlığını korumak amacıyla tesis edildiği açıktır. Özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından disiplin cezalarının amacı kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmektir. Disiplin cezaları kamu hizmetlerinin gereği gibi yapılması ve memurların hiyerarşik düzen içinde uyumlu hareket etmeleri amacıyla uygulanmaktadır. 211 sayılı Kanun'un 13. maddesinde disiplin; kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat, astın ve üstün hukukuna riayet şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca askerliğin temelinin disiplin olduğu vurgulanmış, disiplinin muhafazası ve idamesi için özel kanunlarla cezai ve idari tedbirlerin alınacağı düzenlenmiştir. düzenlemeler, millî güvenliğin sağlanması meşru amacı kapsamında askerî disiplinin korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak meşru amacını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda disiplin hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde özellikle kamu görevlilerinin işlem ve eylem tarzlarıyla ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi, belirtilen meşru temellere dayanmaktadır. Aynı şekilde askerî bir meslek seçerek belirli bir statüye girmeyi kabul eden kişilerin, sivillere getirilemeyecek bazı sınırlamaların askerî disiplin gereği kendilerine uygulanabileceğini baştan kabul ettiklerini söylemek de mümkündür Ata Türkeri, B. No 2013/6057, 16/12/2015, § 41. söz konusu müdahalenin, askerî disiplinin korunması ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin korunması amacını taşıdığı; bunun da Anayasa'nın 20. maddesi çerçevesinde meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır. iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Devletin, ayrıca özel hayatın ve aile hayatının gizliliği hakkını etkili olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, bireylerin birbirlerine karşı eylemleri bakımından dahi özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının korunması için gerekli önlemlerin alınması ödevini de içermektedir Ata Türkeri, § 42. hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber Anayasa'nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa'da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan ilkeler, özel hayatın gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da dikkate alınmalıdır. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir Marcus Frank Cerny [GK], B. No 2013/5126, 2/7/2015, § 73. 56.'Demokratik toplum düzeninin gerekleri' kavramı, öncelikle özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbirler niteliğinde olmasını; başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. 'Demokratik toplum düzeninin gerekleri'nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez Ata Türkeri, § 44. 57. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkına yargısal veya idari bir müdahalenin toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni; müdahaleye neden olan idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin, özel hayatın gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet hakkını kısıtlama bakımından 'demokratik toplum düzeninin gerekleri' ve 'ölçülülük' ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır Ata Türkeri, § 45. rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Bu kapsamda özel hayat kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip bireylerin özel bir sosyal hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında özellikle kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Bununla birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir Serap Tortuk, § 52. yandan mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına veya kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğu zaman kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır. Bu bağlamda özel yaşamın gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için özellikle ciddi gerekçelerin varlığı şarttır Ata Türkeri, § 47. 60. Tesis edilen disiplin işlemlerinde ve bu işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı mahkeme kararlarında, bireylerin özel hayatlarına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatları üzerindeki etkilerinin açıklanması, kamu hizmeti sunan ilgili kurumların işleyişi üzerindeki etkilerinin ve risklerinin ortaya konulması ve bu hususlardaki değerlendirmelerin yeterli ve ikna edici gerekçelerle desteklenmesi, ayrıca tesis edilen işlemlerin bireylerin geçmiş mesleki sicilleri ve başarı durumları dikkate alınarak ölçülülük yönünden irdelenmesi gerekir. olarak AİHM kararlarına göre Sözleşme'nin 8. maddesi açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç, başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmasını gerektirir Ciubotaru/Moldova, 27138/04, 27/4/2010, § 51; ve Krallık, B. No 28945/95, 10/5/2001, § 72. 62. Bu ilkeler ışığında başvuru konusu idari sürecin değerlendirilmesi sonucunda, başvurucu hakkında bir İnternet sitesinde görüntüler yayınlanması üzerine idari tahkikat başlatıldığı görülmüştür. Bu kapsamda Hava Kuvvetleri Komutanlığınca başvurucunun ifadesinin alındığı ve başvurucunun cinsel hayatına dair hususların esas olarak 10/12/2010 tarihli ifadesinden öğrenilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu ifade metninde, başvurucu hakkında idari tahkikat başlatıldığı belirtilmediği gibi hangi kapsamda başvurucunun ifadesine başvurulduğu hususunun da belirtilmemiş olduğu ancak başvurucunun kendisine sorulan soruları yanıtladığı, geçmişte cinsel birliktelik yaşadığı ilişkileri açıkladığı ve cinsel hayatına ilişkin hususları içeren ifade metnini imzaladığı anlaşılmıştır. 63. Başvurucu, sahip olduğu yasal hakları hatırlatılmadan Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından herhangi bir disiplin cezası tehdidi olmayacağına güvence verilerek manevi baskı altında ve yanıltıcı beyanlarla ifadesinin alındığını, bu ifadenin okunmadan imzalatıldığını, aldatma yöntemiyle özel hayatıyla ilgili bilgilerin en ince ayrıntısına kadar elde edilmeye çalışıldığını ve hakkında ayırma işlemi tesis edildiğini ileri sürmüştür. 64. AYİM Birinci Dairesinin 1/4/2014 tarihli ve sayılı kararında başvurucunun anılan iddiaları değerlendirilmiş ve ifade alma işlemi sırasında başvurucunun iradesinin fesada uğratıldığı, yanıltıldığı ya da ifadesinin hukuka aykırı şekilde yasak yöntem ve usullerle alınmış olduğuna dair somut bir bilgi, belge ve kanıt bulunmadığı gerekçesiyle anılan iddialar reddedilmiştir. Bahse konu 10/12/2010 tarihli ifadenin disiplin hukuku çerçevesinde değerlendirilmek üzere idari tahkikat kapsamında alınmış olduğu ayrıca ifade edilmiştir. 65. Somut olayda başvurucunun söz konusu ifadesinin, belirli ve somut fiiller belirtilmeden ve hangi hukuki işleme esas alınacağı konusunda bilgi verilmeden temin edilmiş olması anılan ifadeyi hukuki yönden şüpheli duruma getirmektedir. Ayrıca ifade alma işlemi esnasında sorulan sorular gözönüne alındığında başvurucunun mesleki hayatını değil özel hayatını ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda bırakıldığı görülmektedir. Bu kapsamda başvurucuya yöneltilen iddiaların görevinin ifasıyla değil daha çok mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ihtilaf konusu ayırma işleminin kapsamı mesleki hayatın sınırlarını aşmaktadır. Bu bağlamda idarenin ve yargısal makamların karar gerekçelerinde, başvurucunun İnternet üzerinden ya da sosyal ortamlardan tanıştığı kadınlarla birliktelik yaşadığı, bunların bir kısmının yabancı uyruklu olduğu, ahlaki yönden özenli bir yaşam sürmediği ve karşı cinse düşkünlüğünün bulunduğu tespitlerine yer verildiği ve karar sonuçlarının bu gerekçelere dayandırıldığı, sonuç olarak başvuruya konu disiplin işlemi ile yargısal sürece konu edilen davranışların esasen mesleki faaliyet ile ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dâhil özel yaşam eylemleri olduğu anlaşılmaktadır. 66. Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri açıktır. Ancak hakkındaki tahkikat sonucunda TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesinin başvurucunun mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki oluşturduğu, bu nedenle ayırma işleminin daha önemli hâle geldiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde olması, başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olması gerekir. 67. AYİM kararında da, başvurucunun ifade alma işleminin usul ve içerik yönünden hukuka aykırı unsurlar taşıdığı iddialarına rağmen anılan ifadenin alındığı koşulların detaylı şekilde incelenmediği, başvurucunun özel hayatının en mahrem yönünü oluşturan cinsel hayatını geçmiş yıllardan itibaren tüm detaylarıyla anlatmasının nasıl gerçekleştiği hususunun ortaya konulmadığı görülmektedir. AYİM tarafından söz konusu soyut nitelikteki ifadede belirtilen hususlar dayanak alınmak suretiyle TSK'dan ilişiğin kesilmesi işlemine karşı açılan davanın reddedildiği anlaşılmıştır. Öte yandan Mahkeme kararında başvurucunun özel hayatına ilişkin tutum ve eylemlerinin mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair yeterli ve ikna edici gerekçeler ortaya konulmadığı gibi anılan eylemlerin TSK'nın işleyişi üzerindeki etkisi ve risklerinin de detaylı şekilde açıklanmadığı, ayırma işlemine dayanak olarak kabul edilen delillerin hukuka aykırı şekilde elde edildiğine ilişkin ileri sürülen iddialar hakkında bir araştırma yapılmadığı ve ayırma işlemine gerekçe olarak gösterilen eylemlerin idarece öğrenilmesine rağmen iki yıl boyunca başvurucu hakkında herhangi bir işlem tesis edilmediği görülmüştür. 68. Bu durumda muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen ve davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olduğu anlaşılan başvurucunun söz konusu iddialarına Mahkemece makul bir gerekçe ile yanıt verilmemesi, başvurucunun özel hayatına ilişkin hususların mesleği üzerindeki etkisinin açıklanmaması ve özel hayatın gizliliği hakkına gerekli saygının gösterilmesini adil şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden başvurucunun yararlandırılmaması nedenleriyle AYİM kararının mahremiyet hakkına müdahaleyi haklı kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği kabul edilmelidir. Bunun yanında tesis edilen ayırma işleminin başvurucunun geçmiş sicili ve başarı durumu dikkate alınarak ölçülülük yönünden değerlendirilmediği, sınırlama ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlanan başvurucunun kaybı arasında adil bir denge gözetilmediği, başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamanın zorunlu ya da istisnai tedbirler niteliğinde olduğu veya başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde olduğu hususunda bir inceleme yapılmadığı ve gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır. 69. Buna göre başvurucunun Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. 3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin 'Kararlar' kenar başlıklı 1 ve 2 numaralı fıkraları şöyledir '1 Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ' 2 Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.' hak ihlalinin tespiti ve uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılması ile lehine TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir. tarafından maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın AYİM Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir. belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve TL vekâlet ücretinden oluşan toplam TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir. Açıklanan gerekçelerle; açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE, B. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine GÖNDERİLMESİNE, E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE, F. 206,10 TL harç ve TL vekâlet ücretinden oluşan toplam TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA, H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/10/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
İçindekiler1 “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu” nun Tanımı ve Unsurları2 Kişiye ait özel hayatın gizliliğinin ifşa suretiyle ihlali suçu 3 Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Şikayet ve Uzlaşma4 Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Görevli Mahkeme5 Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası Yaptırımı6 Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Dava Zamanaşımı Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçuna İlişkin Yasal Düzenlemeler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 12. Maddesinde “Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz bırakılamaz. Herkesin bu karışma ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır.” düzenlemesi yer almaktadır. Anayasa’nın “Özel Hayatın Gizliliği” başlıklı 20. Maddesinde “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” Şeklinde düzenlenmiştir. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. Maddesinde “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.” Şeklinde düzenlenmiştir. “Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu” nun Tanımı ve Unsurları Madde hükmünün anlaşılabilmesi açısından “Özel hayat”, “özel hayat alanı”, “Ortak Alan” kavramlarının açıklamasında fayda bulunmaktadır. Özel hayat kişilerin kendilerine özgü yaşayışı, yaşam tarzı, tutum ve davranışlarıdır. Burada herkes tarafından bilinmeyen, özel araştırma ve bilgi edinmeyle sağlanan kişilere ait bilgiler ile kişinin sadece kendisi için saklı tuttuğu ve başkalarının bilgisinden uzak tutulmasını istediği yaşam görünümlerini anlamak gerekir. Özel Hayat Alanı Kişilerin kendisinin özel hayat ile ilgili gerçekleşen, başkaları tarafından bilinmesini istemediği, gizli kalmasının bir temel hak olarak hukuk düzeni tarafından korunan faaliyet alanını ifade etmektedir. Ortak alan; Kişilerin başkaları tarafından görülebilen ve izlenebilen yaşam ve yaşayış, tutum ve davranışları içeren alanı ifade etmektedir. Bu açıklamalar ışığında Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu, kişilerin rızaları olmaksızın ve hukuka aykırı olarak, özel hayatına ve özel hayat alanına ilişkin faaliyetlerinin öğrenilmesi ve başkalarına aktarılması şeklinde gerçekleşen suç olarak tanımlayabiliriz. Fail, başka bir kişinin yaşam alanına girerek veya başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayını saptamaktadır. Maddenin gerekçesi incelendiğinde Kişinin özel hayatı ferdi,özel hayat ve ayrı bir kavram ve bir bütün teşkil eden aile hayatından oluştuğu ifade edilmektedir. Bu açıklamalar ışığında Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu’nun temel şeklini, “Failin başka bir kişinin yaşam alanına girerek veya başka suretle başkaları tarafından görülmesi bilinmesi mümkün olmayan özel yaşam olayını saptaması şeklindeki eylemidir.” şeklinde tanımlayabiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken husus eylemin ne şekilde gerçekleşeceği, hangi eylemlerin özel hayatın gizliliğini ihlal olacağı hususunda kanunda bir açıklama bulunmamaktadır. Fail bu amaçla, öyle ya da böyle bir şekilde başkasına ait özel hayatına ilişkin bilgilere ulaşmış ise bu takdirde suçun temel şekli oluşur. Başkasına ait özel hayatına görüntü ve seslerin kaydetmiş ise bu takdirde nitelikli hal olan 134/2 Maddesindeki suçun temel şeklinin nitelikli halini ve daha fazla cezayı gerektirir halini oluşturur. Sadece ses ya da sadece görüntü kaydedilmiş olabileceği gibi hem ses hem de görüntünün kaydedilmiş olmasında da suç vasfında bir değişiklik olmayacaktır. Kişiye ait özel hayatın gizliliğinin ifşa suretiyle ihlali suçu Failin kişinin özel hayatına ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmesi şeklindeki eylemi bu suçu oluşturur. Bilindiği üzere ifşa, gizli bir şeyi ortaya çıkarma, ilan etmek, reklam etmek şeklinde tanımlanmaktadır. Burada önemli olan kaydedilmiş ses ve görüntülerin fail tarafından başkalarına ulaştırılması veya başkaları tarafından bilinebilir hale getirilmesi gerekir. Kişi söz konusu ses ve görüntü kayıtlarına hukuka aykırı olduğu gibi hukuka uygun bir şekilde de ulaşmış olabilir. Burada suçun hukuka aykırı unsuru ses ve görüntü kayıtlarının ifşa edilmesidir. Örneğin telefonun ya da bilgisayarın bozulması sebebi ile teknik servise verilen bir telefon ya da bilgisayar içindeki görüntü ve ses kayıtlarına ulaşan kişinin bu görüntü ve sesleri Youtube ya da buna benzer bir platformda paylaşmış olması halinde ifşa unsuru oluştuğundan söz konusu suç oluşacaktır. Bu eylemin muhakkak gazete ve tv kanalı gibi basın yoluyla işlenmesi zorunlu olmamakla beraber bu şekilde ifşa edilmesi halinde dahi suç yaptırımı değişmemektedir. Örneklerle açıklamak gerekirse iki kişi arasındaki cinsel ilişki ya da fantezileri Kişilerin rızası olmaksızın gözetlemek, dinlemek suretiyle eylem Özel Hayatın Gizliliği Suçunun Temel şeklini oluşturacaktır. Failin, bu gözetleme ve dinlemenin yanı sıra görüntü veya sesleri kaydetmesi halinde bu durumda Özel Hayatın Gizliliğini ihlal suçunun temel şeklinin ağırlaştırıcı unsuru oluşur. Cümle Failin kaydettiği bu görüntüleri veya sesleri gerek kendi imkanları ile gerekse basın yoluyla ifşa etmesi halinde bu durumda maddenin ikinci fıkrasında belirtilen Özel Hayatın Gizliliğini İfşa etmek suçu ile cezalandırılacaktır. TCK. Md. 134/2 Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Şikayet ve Uzlaşma Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu TCK. Md. 139 uyarınca takibi şikayete bağlı suçlardandır. Şikayetin yokluğu halinde veya daha sonra şikayetten vazgeçme halinde soruşturma ve kovuşturmaya devam olunmaz. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu niteliği itibariyle uzlaşma kapsamında yer almaktadır. Uzlaşmaya tabi suçlardandır. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Görevli Mahkeme Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun kovuşturulması hususunda 6545 sayılı Yasa uyarınca Asliye Ceza Mahkemesi görevlidir. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası Yaptırımı Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun sadece gözetleme, izleme, okuma, dinleme şeklindeki temel şeklinin cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır. Özel hayatın gizliliğinin ihlali ses ve görüntülerin kaydedilmesi şeklinde gerçekleşmesi halinde faile verilecek cezanın bir kat oranında arttırıma gidilmesi gerekir. Özel hayata ilişkin ses ve görüntülerin ifşa edilmesi halinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile failin cezalandırılması gerekir. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Dava Zamanaşımı TCK. M. 66/1-e maddesi gereğince “Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,” dava zamanaşımı süresi belirlenmiş olduğundan Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Dava Zamanaşımı süresi 8 yıldır.
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, ceza hukuku kapsamına giren ve Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesinde düzenlenmiş olan bir suç tipidir. Bu suçun işlenmesi ile kişilerin özel hayatlarının gizliliği ve dokunulmazlığı ihlal edilmektedir. Suçun maddi unsuru gizli olması gereken özel hayata dair bir takım özel bilgilerin veya verilerin ifşa edilmesi, açığa çıkartılmasıdır. Özel hayata dair bilgi ve veriler kişinin saklı kalması beklenen iç dünyasına ait olan özel detaylardır. Örneğin bir kişinin bir hastalığı olduğu ve o hastalık nedeniyle bir takım ilaçlar kullandığına dair bilgi saklı kalması gereken ve hayatın özel alanına dair bir detayken kişinin mesleğinin ne olduğu genel bir bilgidir. Aynı şekilde okul mezuniyet töreninde çektirilen toplu bir fotoğraf özel hayata ilişkin olmasa da ev ortamında çekilmiş bir başka fotoğraf özel hayat unsuru sayılabilir. Bu itibarla bir verinin veya görüntünün özel hayat olup olmadığı suçun işlenip işlenmediğine karar notasında önem taşımaktadır. Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası TCK, özel hayatın gizliliğini ihlal suçu bakımından özel hayata dair bilgi ve verilerin ihlali noktasında ikili bir ayrım yapmıştır. TCK sisteminde özel hayata ilişkin görüntü ve seslerin ifşa edilmesi, bu suçun nitelikli hali ve ağırlaştırıcı sebebi olarak düzenlemiştir. Buna göre bu suçun cezası 1 ile 3 yıl hapis cezası olduğu halde, görüntü ve seslerin ifşa edilmesi veya bunlar basın ve yayın kurumları vasıtasıyla yayınlanması halinde verilecek ceza 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olacaktır. Ayrıca başkalarına ait görüntü veya seslerin internet ortamında yayınlanarak ifşa edilmesi bu suçun nitelikli halini oluşturur. Ki bu durumda yukarıda belirtildiği gibi verilecek ceza 2 yıl ile 5 yıl arasında hapis cezası olacaktır. Özel Hayatın Suçlarına Örnekler Bir kişinin özel hayatını ve mahrem alanını ihlal eden fotoğraf ve video çekilmesi bu suç tipinin en yaygın örnekleridir. Hatta Yargıtay, bir kadının gizli kamera ile görüntüsünün çekilmesini, etek altından fotoğraf çekilmesini bu suç kapsamında saymıştır. Zira vücudun mahrem yeri özel hayatın bir parçası olduğundan işlenen suç sarkıntılık değil özel hayat ihlalidir. Dolayısıyla fotoğraf veya video ile işlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan suça konu fotoğraf veya videonun herkese açık olmayan, hayatın mahrem alanına ait olması gerekmektedir. Bir şahsın, internette birden fazla kişiye paylaştığı mahrem veya müstehcen niteliği olmayan alelade fotoğraflar ve videolar bu suçun konusunu oluşturmaz. Ayyrıca özel hayata ilişkin bilgi ve görüntüler kullanılarak şantaj suçu da sıklıkla işlenmektedir. Özellikle internet ortamında video şantaj suçu, bunun yanında görüntülü konuşma sırasında yapılan kayıtlarla da Skype şantaj suçu ve Whatsapp şantaj suçu da uygulamada sık karşılaştığımız özel hayat bağlantılı suçlardır. Ayrıca sosyal medya üzerinden tanışılan kişilere yönelik Facebook şantaj suçu tipinde de kiişlere ait özel fotoğraf ve görüntüler malzeme olarak kullanılmaktadır. İnternet Yoluyla İşlenen Özel Hayat İhlali Suçu Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun internet yoluyla işlenmesi tek başına bir özellik arz etmese de, internette gerçekleştirilen bir takım fiiler bu suçu oluşturur. Nitekim Yargıtay, Facebook ve Twitter gibi bir takım sosyal ağ hesaplarının ele geçirilmesinden sonra bu hesaplar üzerinden bir takım video veya fotoğraf paylaşılmasını veya sahte hesaplar üzerinden başkalarına ait özel bilgi ve görüntülerin yayınlanmasını özel hayat ihlal suçu olarak değerlendirmektedir. Yalnız buradaki önemli husus, gizliliği ihlal niteliği taşıyan ve ifşa edilen bilgilerin kişiler arasında kurulan iletişime ait olmaması gerekir. Eğer haberleşmeye yönelik ihlal varsa bu durumda “özel hayatın gizliliğini ihlal” değil TCK’nın 132’de düzenlenmiş haberleşmenin gizliliği ihlal suçu oluşacaktır. Örneğin bir e-posta yazışmasının veya özel mesajlaşmanın gizliliğinin ihlal söz konusu olduğunda özel hayat değil haberleşme gizliliği ihlal edilir. Eğer hem özel hayata dair gizli bilgiler hem de haberleşmeye dair gizli bilgiler ayrı ayrı ifşa edilmişse bu durumda iki ayrı suçun işlenmiş olması ihtimali doğacaktır. Av. İlker ATAMER
Özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi hem cezai hem de hukuki tazminat sorumluluğa yol açabilir. Yazı İçeriği1 Özel Hayata Müdahalenin Hukuki Sonuçları Önleme, Durdurma, Tespit ve Kişinin Hayat Alanı2 Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu ve Cezası3 Habersiz Çekilen Cinsel İçerikli Boşanan Eşlerin Habersizce Ses Kaydı Alması, Haksızlık Mağdur Tarafından Daha Önce Paylaşılan Fotoğrafların Hukuka Aykırı Olarak Farklı Nev’iden Fikri İçtima Özel Hayatın Gizliliğini İhlal ve Müstehcenlik Özel Hayata Müdahalenin Hukuki Sonuçları Önleme, Durdurma, Tespit ve Tazminat TMK m. 24 kişilik hakkına karşı yapılan müdahalelere karşı koruma getirmişse de kişilik hakkının kapsadığı haklar belirtilmemiştir. Doktrinde ve mevzuatta özel olarak birden çok kişisel değer düzenlenmiş olsa da aslında bunlar sadece genel olan kişilikhakkının spesifik hallerini oluşturur. Bu nedenle kişilik hakkı, çerçeve bir hak olarak kabul edilir. Kapsadığı haklara kişinin özel yaşamı, sesi, resmi, adı, hayat ve sağlığı, şeref ve haysiyeti üzerindeki hakkını örnek gösterebiliriz. Kişinin Hayat Alanı Özel yaşam hakkından söz edebilmemiz için hayatın hangi alanlarının buna dahil olduğunu tespit etmemiz gerekmektedir. Doktrinde kabul gören Kuşak Teorisi ya da diğer adıyla Alanlar Teorisi ayrımına göre hayat alanları ortakkamuya açık alan, özel alan ve gizli alandan ibarettir. Kamuya açık alan Toplum içinde meydana gelmesi veya ilgili kişinin verdiği aleniyet sebebiyle herkesçe bilinen olaylardan oluşan hayat çevresine, kamuya açık alan denir. Özel alan Kişinin kamudan saklı tuttuğu ve güvendiği sınırlı kişiler tarafından bilinmesini istediği olaylardan oluşan alandır. Gizlilik alanı Kişinin üçüncü kişilerden gizlediği ya da sadece kendilerine açıkladığı kişilerce bilinmesini istediği olayları içeren alana gizlilik alanı denir. Bu üçü arasından özel alan ve gizlilik alanı, kişilik haklarından özel yaşam hakkı kapsamında korunacaktır. Kamuya açık alanda ise bir gizlilik söz konusu olmasa dahi, bu alanda gerçekleşen olayların şeref ve haysiyeti zedeleyecek şekilde açıklanması veyahatırlatılması şeref ve haysiyete saldırı niteliğini taşıyabilmektedir. Özel hayatının gizliliği ihlal edilen kişi, ihlal devam ediyorsa bunun durdurulmasını, gözetleme bitmiş ancak etkileri devam ediyor ise hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir. Ayrıca henüz özel hayatına yönelik müdahale yapılmamış olsa da buna dair bir tehlike varsa, önleme tedbiri alınmasını da talep etme hakkı vardır. Mağdur ayrıca maddi ve/veya manevi tazminat davalarını açarak parasal tatmin de sağlayabilir. Tazminat istenirken somut duruma göre haksız fiil sorumluluğuna dayanılabileceği gibi sözleşmesel sorumluluğa da dayanılabilir. Cinsel Tacizden Farkı “…Sanığın, mağdurun başkalarının görmesini ve bilmesini istemediği özel yaşam alanı kapsamında bulunan iç çamaşırlarına bakmak için mağdurun kişisel eşyalarını koyduğu çekmeceyi karıştırdığı ve yatak odasında yalnız başına iken mağdura ait iç çamaşırlarını görüp, bunlardan birini cinsel amaçlı olarak kullanmak için mağdurun haberi olmaksızın gizlice yerinden aldığı dikkate alındığında, sanığın, mağdurun bilgisine ulaşmaması için çaba gösterip, mağduru hedef almaksızın gerçekleştirdiği cinsel isteklerini tatmin maksadına yönelik hareketleri ile mağdurun özel hayatına ilişkin eşyalarına rızasına aykırı şekilde müdahale etmekten ibaret ve iddianamede cinsel taciz olarak tarif edilen eyleminin, TCK’nın 134/1-1. madde, fıkra ve cümlesinde tanımlanan ve genel kastla işlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu anlaşıldığından…” Y. 12. Ceza Dairesi 2019/442 E. , 2019/10583 K. TCK m. 134’de düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, yalnızca kasıtlı olarak işlenebilen, teşebbüsü ve iştiraki mümkün olan suçlardandır. Kanun koyucu ilgili maddede suçu tanımlamış olmakla beraber özel hayatın ne anlama geldiği üzerinde durmamıştır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin tanımına göre Özel hayat; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olaylarını ve bilgilerin tamamını içerir. Bir olayın ya da bilginin, özel hayat kapsamına girip girmediği belirlenirken, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, içinde bulunduğu fiziki çevrenin özellikleri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler göz önüne alınmalıdır. Suçun temel hali bir ile üç yıl arasında hapis cezasını gerektirirken, suç görüntü ve/veya ses kaydı alınarak gerçekleştirilmişse verilecek ceza bir kat artırılır. Bu görüntü ve seslerin hukuka aykırı biçimde ifşa edilmesi ihtimalinde ise ifşa eden kişi hakkında iki ile beş yıl arasında hapis cezasına hükmedilir. Özel hayatın gizliliğini ihlal eden kişi bir kamu görevlisiyse ve bu eylem yetki kötüye kullanılarak işlenmişse ceza bir kat artar. Ayrıca kamu görevlisi olmamakla birlikte ifa edilen meslek ya da sanatın kolaylığından faydalanarak suç işlenmişse hükmedilen ceza yine bir kat artırılır. Örneğin kamerayla izlenen bir odanın geçici olarak soyunma odası olarak kullanılması halinde odada bulunan kameraların kapatılması gerekir. Buna rağmen kasıtlı olarak kameraları açan güvenlik görevlisi hakkında verilecek ceza nitelikli halin şartları oluştuğundan daha ağır olacaktır. Habersiz Çekilen Cinsel İçerikli Görüntüler Gizlice cinsel içerikli görüntü çekme eyleminin mağduru yetişkinse özel hayatın gizliliğini ihlalden hüküm kurulur. Fakat bu, TCK m. 139 gereği şikayete bağlı bir suç olduğundan, mağdur belirlenemezse ceza da verilmez. Diğer yandan TCK m. 135’de düzenlenen kişisel verilerin kaydedilmesi ise şikayete tabi değildir. Fakat 12. Ceza Dairesi, bu tür görüntülerin TCK kapsamında kişisel veri olarak nitelendirilemeyeceği görüşündedir. Mağdurun çocuk olduğu hallerdeyse özel hayatın gizliliğini ihlal suçuyla birlikte müstehcenlik suçu da işlenmiştir. Dolayısıyla farklı neviden fikri içtima hükümleri uygulanarak daha ağır cezayı gerektiren müstehcenlik suçundan hüküm kurulur. Müstehcenlik şikayete tabi olmayan, re’sen kovuşturulabilir bir suç olduğundan mağdur tespit edilemese bile ceza verilir. “…sanığın, yaşı küçük mağdurların haberleri olmadan etek altı görüntülerini cep telefonuna kaydetmesi şeklindeki eylemlerinin, mağduru sayısınca TCK’nın 226/3. maddesinin ilk cümlesindeki müstehcen görüntülerin üretilmesinde çocukların kullanılması suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşerek TCK’nın 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlâl suçundan açılan davada, şikayet yokluğu gerekçesiyle düşme kararı verilmesi, Kanuna aykırı…” Y. 4. Ceza Dairesi 2021/31435 E. , 2021/29897 K. “…suça sürüklenen çocukların fikir ve eylem birliği içinde matematik öğretmeni olan katılanın etek altı görüntüsünü çekip, facebook üzerinden arkadaşlarına göndermeleri şeklinde sübut bulan eylemlerin TCK’nın 134/1 ve 134/2. maddelerinde düzenlenen ve bir birinden bağımsız suç olan görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ile zincirleme şekilde görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, kaydetme ve ifşa eylemlerinin tek bir suç oluşturduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması…” Y. 12. Ceza Dairesi 2017/4937 E., 2018/2232 K. Boşanan Eşlerin Habersizce Ses Kaydı Alması, Haksızlık Yanılgısı Resmi nikahlı eşi olan katılan …’ın olumsuz tutum ve davranışlarından dolayı evlilik birliğinin ve müşterek hayatın çekilmez hale geldiğini iddia eden sanık …’nın, katılanla fiilen ayrı yaşadıkları dönemde, aile içi geçimsizliğin nedenleri ve müşterek çocukları hakkında katılanla yaptıkları telefon görüşmelerini gizlice kaydetmek ve bu kayıtları boşanma davasına sunmak suretiyle TCK’nın 133/1-3. madde ve fıkralarında tanımlanan kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunu işlediği iddiasına konu olayda;Ses kayıtlarındaki görüşmelerin yüz yüze değil, telefon aracılığıyla gerçekleşmesinden dolayı iddianamede kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçu olarak nitelendirilen eylemlerin, iddianame anlatımı gözetilerek, TCK’nın 132. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal ve aynı Kanun’un 134. maddesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçları kapsamında değerlendirilebileceği; ancak, katılana ait ses kayıtlarını, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlayıp, boşanma davasına sunarak, aile içi geçimsizliğin kaynağının katılanın olumsuz tutum ve davranışları olduğunu ispatlama amacını taşıyan eylemlerinde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmadığı gerekçelerine dayalı olarak ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmü kaldırılarak, sanık hakkında CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraat hükümleri kurulmasına ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin kararında dosya kapsamına göre bir isabetsizlik 12. CD., 2019/3738 E., 2020/842 K. Mağdur Tarafından Daha Önce Paylaşılan Fotoğrafların Hukuka Aykırı Olarak Yayımlanması Sanığın, “…” isimli sahte facebook hesabında, mağdura ait facebook hesabından ele geçirdiği fotoğrafı, profil resmi olarak kullanmaktan ibaret eyleminde, mağdurun daha önce kendi facebook hesabında yayımladığı fotoğrafının, mağdurun başkalarının görmesini ve bilmesini istemeyeceği özel hayatına ilişkin görüntü olarak kabul edilemeyeceği; ancak, mağdurun özel yaşam alanına ilişkin olmayan kişisel veri niteliğindeki fotoğrafını, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması nedeniyle hukuka aykırı olduğunda tereddüt bulunmayan bir yöntemle facebook hesabı üzerinden yayımlayan sanığa, iddianamede eyleminin tarif edildiği de nazara alınıp, CMK’nın 226. maddesi uyarınca TCK’nın 136/1. madde ve fıkrasının uygulanması ihtimaline binaen ek savunma hakkı tanındıktan sonra, sanığın verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek, sanık hakkında TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasında düzenlenen görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması… Kanuna aykırı olup…Y. 12. CD., 2019/984 E., 2020/216 K. Farklı Nev’iden Fikri İçtima Özel Hayatın Gizliliğini İhlal ve Müstehcenlik 3- Sanık …’in, mağdur … ile arkadaş iken mağdur tarafından kendisine gönderilen mağdurun çıplak fotoğraflarını, arkadaşlık ilişkilerinin sona ermesine tepki olarak, facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde yayımladığı ve yayımlanan çıplak fotoğrafları tanıklar … ile …’ın gördükleri kabulüne konu olayda;Mağdurun fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak fotoğraflarını, onun bilgisi ve rızası dışında ifşa eden sanığın eyleminde TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasında tanımlanan görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının oluştuğu; ayrıca, 13 yaşındaki mağdurun, cinsel arzuları tahrik ve istismar eden, toplumun sahip olduğu ortak ar ve haya duygularını, yerleşik edep kurallarını incitici ve genel ahlâka aykırı nitelikteki müstehcen görüntüsünü, internet üzerinden yayımlayan sanığın TCK’nın 226/5. madde ve fıkrasında tanımlanan müstehcenlik suçunu da işlediği, bir fiili ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın, TCK’nın 44. maddesi gereğince, daha ağır cezayı gerektiren müstehcenlik suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, mağdura ait fotoğrafların onun rızası olmaksızın internette yayımlandığı kabul edilmesine rağmen mağdurun yaşı ve tespit edilen fotoğrafların özellikleri dikkate alınmaksızın, eylem sadece görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması,4- Kabul ve uygulamaya göre deSanık hakkında uzlaştırma kapsamında olmayan verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan dava açılmasından dolayı soruşturma evresinde uzlaştırma yoluna gidilmediği; ancak, kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu eylemin 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değişik CMK’nın 253/1-a madde, fıkra ve bendi gereğince uzlaşma kapsamında olan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğunun anlaşılması karşısında, CMK’nın uzlaşma başlıklı 253 ve 254. madde hükümleri uygulanmak suretiyle sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, uzlaştırma işlemleri tamamlanmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,Kanuna aykırı olup…Y. 12. CD., 2019/3737 E., 2020/843 K
özel hayatın gizliliği hangi durumlarda geçersiz sayılır